top of page
  • Yazarın fotoğrafıZerrin İrem Akbay

Röportaj: Fırat Neziroğlu

Anadolunun manasını günümüze taşıyor, dünyaya yayıyor. Krallara ve kraliçelere portreler dokuyor, kadınlara istihdam sağlıyor, sürdürülebilir tekstil için dünyaya nasıl fayda sağlayabilirizi düşünüyor...

Geleneksel dokuma sanatını, özgün tekniğiyle Dünya Çağdaş Sanatı içinde kendi ismiyle dünyaya tanıtan Fırat Neziroğlu ile sanat yaşamı, tasarımları ve eserlerinin derinlikleri üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.


Fırat Neziroğlu kimdir?

İzmir’de doğdum, deniz ve güneş hep hayatımdaydı. Önce dans ettim ve üniversiteye kadar dans etmeye devam ettim. Ardından annemin isteğiyle 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi tekstil ve moda tasarımı bölümünde okumaya başladım. Dans hayatımın hep bir parçası oldu. Dokuma yaparken de ipliklerin düzenini dans sayesinde dinamik yollarla tasarlamaya başladım. Üniversitede okurken zamanla kendi sanat dilimi keşfettim. Yurtdışından davetler almaya başladım. Bu gelen davetler sırasında okulda hiyerarşi bozulduğu için zamanda mobbing ile çalışmaya başladım. On yıl kadar bu şekilde çalışmaya devam ettim.

Bu süreçte kendimi aramaya başladım. Özellikle çalışmalarımda, geleneksel dokuma resim tekniğine getirdiğim ışık, gölge ve boşluk öğeleri ile çağdaş bir yaklaşım sergileme yolunda ilerledim. Geliştirdiğim bu teknik Dünya Çağdaş Sanatı içinde kendi ismimle anılmakta. Dünya genelinde pek çok üniversitenin tekstil bölümünde kişisel dokuma tekniğim derslerde

anlatılmakta yine dünya genelinde pek çok tekstil topluluğu ve derneklerinde 'Fırat Neziroğlu gibi Dokumak' isimli atölyeler düzenlenmektedir.

Hayatım ve sanatım hakkında, Akdeniz Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitülerinde yazılan Yüksek Lisans Tezleri ile yaşarken akademik literatüre geçtim.

Dokuma Tekniğim Milli Eğitim Bakanlığı 11. sınıf Ders kitaplarında okutulmaktadır. Ayrıca üniversite sınavı TYT'de sınav sorusu olarak yer aldım.

Eserlerimde, gündelik hayatımda tanık olduğum gerçek hayat hikayelerini, duyguları ve hisleri yansıtmaya çalışıyorum. Hiper-realist portreler dokuyorum ve Anadolu Kiliminin anlamını günümüze taşırken 'Göz göze bakışmak' fikrini savunuyorum.

Renk, doku ve formların yanı sıra geleneksel Anadolu dokuma tekniklerini ve yöresel lifleri kullanıyorum.

25 yıldır Anadolu'yu geziyorum ve kaybolan kumaşları araştırıyorum. Anadolu kumaşlarını ve tezgahlarını yeniden

üretime geçirerek yöresel dokuyucularla bilgilerimi paylaşıyorum. Eski kumaşların yeniden eski üslupla dokunmalarını sağlamaya çalışıyorum. Bu deneyimler sürecinde Anadolu Bilgeliğinden yararlanarak ürettiğim kumaşlarla Anadolu Dokuma

Haritası'nı oluşturdum, Anadolu Tekstil Ağını kurdum. Bu temeller üzerinde Giysi Koleksiyonlarımı hazırlamaya devam ediyorum.

Bilişim Vadisi Giyilebilir Teknolojiler Danışmanı olarak doğal liflerin biyolojik teknolojileri üzerine araştırmalarıma devam ediyorum. Ulusal Kutup Kıyafetimizin ismini ve ana fikrini geliştirdim.

Karakteristik dokuma resim tekniğimin yanı sıra tekstil tekniği bilgilerimden yararlanarak keçe heykeller üretiyorum, heykelde mükemmelliğe ulaşmak için eserlerimi yün malzeme ile ikinci bir deri gibi şekillendiriyorum.


Dokuma sanatına olan ilginiz ne zaman ve nasıl başladı?

İlkokula gittiğim zaman diğer sınıflar dokuma yaparken biz daha çok müzik dersi yapardık. Arkadaşımın dokuma tezgahlarını görünce çok özeniyordum. Bugün dedeme okuldan dokuma tezgahı istiyorlar, benim için yapar mısın diye

sordum. Dedem bir dokuma tezgahı hazırladı ve onunla yatağımın altında gizli gizli dokuma yapmaya başladım. İlk dokumam bir Sezen Aksu portresiydi :) Annem dokuma tezgahımı bulunca üniversiteye kadar dokunma serüvenime ara vermiş oldum. Üniversitede Güzel Sanatlar Fakültesi Tekstil ve Moda Tasarım Bölümü'nü kazanınca dokuma yeniden hayatıma girdi. Bu tamamen tesadüftü. Çünkü önce giysi tasarım bölümüne girdim, ancak dokuma tezgahını görünce dokuma bölümünden bir arkadaşımla yer değiştirip dokuma tezgahı ile yeniden buluştum. 


Anadolunun manasını bugüne taşırken, Türk dokuma sanatını kendi isminiz ve özgün tekniğinizle dünyaya duyuruyorsunuz. Sanatınızı sizden dinlemeyi çok isteriz.

Dokuma çok uzun süren bir eylem. Okulda dokuma yaparken diğer bölümdeki arkadaşlarım bolca geziyorlardı, eğleniyor ve ertesi gün bize anlatıyorlardı. Biz dokuma bölümündeki beş kişi aralıksız dokuma yapıyorduk. Ödevlerimiz başka

türlü yetişmiyordu çünkü. Ben de daha hızlı dokuyabilmek ve arkadaşlarımla vakit geçirebilmek için bazı yerleri doku

mamaya başladım. Bu süreç öyle bir yere geldi ki bugün dünya çağdaş sanatı içinde daha önce benzeri görülmemiş bir dokuma tekniğine ulaşmış oldum.

Boşlukta ipliklerinde görünmemesi için şeffaf bir malzeme olan misina ile dokunmaya başladı. Bu da dokuma alanında bir ilk oldu. Aynı zamanda misina üzerinde sağlam bir yapı oluşturmak için yeni bir düğüm keşfettim. Daha

gerçekçi dokuma resim tekniğine ulaşmak için atkı atma sistemleri de buldum. İşte bu malzeme, düğüm ve atkı atma sistemleri benim sanat dilimi oluşturdu.

Amerika, Kanada, Türkiye’de hayatım ve sanatım hakkında yüksek lisans dersleri yazıldı ve yaşarken akademik literatüre girmiş oldum.

Sanata bakış açımı ise Anadolu kültürü üzerine inşa ediyorum.

Anadolu'da dokuma bir dildir, okunur. Dokuyucunun duygularını aktardığı ve anlaşıldığı zamanlar teknolojinin hayatımıza girmesiyle geride kaldı. Gençlik zamanlarımı dans ederek sahnede geçirmiş biri olarak, performans sürecindeki

iletişimin, izleyici - yorumcu bağının kuvvetini çok iyi biliyorum. Bir yandan da ana dilimin kendimi ifade etmek için en doğru yol olduğunun da farkındayım. Dolayısıyla tarihin en eski kumaşının bulunduğu Çatalhöyük, tarihin en eski halısı Pazırık’ın düğümü olan Türk Düğümü ve dünyadaki ismi de Kilim olan yer yaygılarının coğrafyasında başka hangi dille konuşabilirdim ki...


Anadolu kiliminin sessiz dilinde sizin en hoşunuza giden desen dokuma hangisi?

Aslında kilim desenleri yerine o desenlerin neden dokunduğu benim için daha etkileyici. Şekilden öte manâyı

anlamak hayatımızın sırrı bence. Anadolu dokuyucularının hislerini anlamak beni zenginleştiriyor.

Dokuma dilinin de kullandığımız yaşayan dilimiz gibi değiştiğinin farkında oluşum gelenek ile çağı bir araya getirmiş olabilir. Dokunan kilimlerin alfabesine örnek olarak dokuyucu kadın evlendiği evinde mutluysa pek çok desen

içinden hayat ağacı dokurdu. Hayat ağacı ile “eve bolluk, bereket ile geldim, soyu devam ettirmeye geldim” derdi. Mutsuz ise yine pek çok desen içinden pıtrak dokurdu. Pıtrak dikenli küçük otlardır. Bu otlar eteklerin, pantolonların paçalarına takılır, evlere girerken temizlemek gerekirdi. Temizlik hem vakit alır hem de can yakar. Dokuyucunun duygusal ıstırabını okumamız bu kadar kolaydır. Ancak bugün şehirde beton, asfalt ve çamur görürken hala pıtrak dokuyor olmak iletişim sorunu yaratır. İşte tam bu yüzden ben de o günün dokuyucularının hislerini anlayıp bugünün diliyle anlatıyorum ve göz göze bakışacağımız Anadolu Kilimleri dokuyorum.


İletişimin değişmeyen dilini duygular, göz göze bakışmak olarak yorumluyorsunuz. En etkili olduğunu düşündüğünüz işiniz hangisiydi?

2012’de dokuduğum bu eser bir arkadaşımın portresi. Rusya’da cimnastik yaparken dünyaca tanınan bir sporcu.

Ailesinin geçimini sağlamak için İzmir’e geliyor, spor salonu ve evi arasında zamanını geçiriyor. Çalıştığı Spor kulübü evini ve

temel ihtiyaçlarını karşılıyor, kazandığı bütün parasını da ailesine gönderiyor. Her zaman buruk bir gülüşü vardı.

Londra ve New York‘ta sanat eleştirmenleri tarafından dokuma resmin Mona Lisa'sı olarak ifade edilen bu çalışma benim için çok önemli. Eserin ismi de Rönesans kızı. Dokuma resimde daha gerçekçi görseller elde edebilmek için

Leonardo’nun sorduğu iki soruyu cevaplamaya çalıştım hep. Rönesans gerçekliği için Sfumato tekniği çok önemlidir. Bu tekniğin ilk sorusu; bir nehir suyu deniz suyuna karıştığında nehir suyu ve deniz suyu arasında nasıl bir kontür vardır?

İkinci soru ise; gece karanlığında ay ışığı yere vurduğunda ay ışığı ve karanlık arasında nasıl bir kontür vardır?

İplik gibi kendi alanı olan ve birbirine karışmayan renklerin bulunduğu malzemeyle bu kontörsüz geçişe nasıl ulaşabilirim diye sordum kendime ve iplikler arasında yeni bir birleştirme tekniği keşfettim. Bu tekniğin ilk örneği Rönesans kızıdır.


Eserlerinizdeki renk ve iplik seçimini neye göre belirliyorsunuz?

Ben hem tasarımlarında hem de sanat eserlerimde gerçek anlamda dünyaya saygılı davranmayı ilke edindim. Özellikle tanıdıklarım bilirler evlerinde eski ve artık iplikler varsa bana gönderirler. Aynı zamanda danışmanlık yaptığım fabrikalar artık ipliklerini bana gönderirler. Her tasarım ve her sanat eseri ne kadar güzel ne kadar iyi olursa olsun önünde sonunda doğaya bir müdahaledir. Bizler bu müdahaleye yöntemimizi çok iyi düşünmeliyiz. Ben de yeni müdahaleler yaratmak yerine daha saygılı davranmayı tercih ediyorum.


Sizi en zorlayan işiniz hangisiydi peki?


2015 yılında üç yıl boyunca hastanede kaldım. Bu süreçte bir yıl boyunca yanlış ameliyattan dolayı sağ tarafım felç oldu.

Ama dokunmaktan hiç vazgeçmedim. Hastanede bir dokuma tezgahım vardı ve her gün en az bir satır dokudum. O zamanlar 3 × 3 metre boyunda bir tezgahım vardı. Yedi ay süren bir serüvenle üç metrelik bir dokuma yaptım. Boyumdan büyük olduğu için merdivenin üzerinde dokuduğum bir çalışmaydı. Hem sağ tarafımı tam kullanamıyor hem de yerden yüksekte dokuyordum. Benim için sınırlarımı zorladığım bir çalışmaydı.


Sürdürülebilirlik ve geri dönüşüm adına çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Anadoluyu şehir şehir, köy köy, mahalle mahalle geziyorum. Hem kültür öğreniyorum, hem de kaybolmuş dokuma tezgahları

ve kumaşları yeniden canlandırıyorum. 25 yıldır dokuyucu kadınlar yetiştiriyorum ve kadın istihdamını destekliyorum.


2016 yılında Tayland Kraliçesi Queen SiriKit'in doğum günü kutlamaları nedeniyle Taylan’da davet edildim. Bana tüm ülkeyi gezdirip kraliçe için bir kumaş dokumamı istediler. Orada yeniden fark ettim ki kendi kültürümü yerinde görmek, büyüklerle konuşmak ve gerçek anlamda hayatın içinde olmak beni dünya çapında özel ve kendi dilini konuşan bir sanatçı haline getirdi.

Anadolu’da sürdürülebilirlik ve geri dönüşüm zaten hayatın bir parçası. Sizle şu anda içinde olduğum onlarca hikayeden birkaçını paylaşabilirim:


İstanbul havalanı hayata geçirilirken çevre köylerde tarım ve hayvancılık değişen iklim nedeniyle yapılamaz hale geldi. İga ile yaptığım anlaşma ile çevre köylerdeki kadınları okula davet ettim ve dokuma dersleri verdik. Dokuma öğrendiler ve köylere döndüler, istihdam sağlamak için köylere tezgah aldık.

Öğrendim ki havaalanının 6000 personelinin her yıl kıyafeti değişiyor. Çöp olan bu sayıda pantolon, gömlek, yelek, ceketi Uşakta geri dönüştürüp iplik yaptırdım. Şimdi bu ipliklerle köyde kumaşlar dokunuyor. Anadolu'nun dört bir köşesindeki dokuyucularla birlikte çalıştığım bir marka kurdum ve erkek giysileri tasarlıyorum.



Bir diğer proje ise Ankara Keçileri üzerine;

Ankara keçileri ingilizler tarafından endemik tür olduğu ve yurt dışına çıkması yasak olduğu için siyaha boyanıp kaçırıldı.

Avrupada başarısız oldu, üretemediler. Güney afrikada 3 ve 4. Kalitesi üretilince Ankara'ya büyükbaş desteği verildi. Yokluk nedeniyle danaya geçti çok aile. Tek tük kalan Ankara Keçisi 1930'lardan 2018'e kadar yok denecek sayıya geriledi. Bilişim vadisi giyilebilir teknolojiler danışmanı olarak 2018'de Ankara Tarım Orman il müdürlüğü ile Sof dokuyan kadınlar projesi başlattık.

1 yıl toprak analizi yapıldı, 1 yıl keçilerin beslenmesi için bitkiler ekildi, 1 yıl çoban yetiştirildi. Bugün 225.000 baş keçimiz var. Boyalı ve Nallıhan'da köyler kuruldu. Kadınlar dokumaya başladı. Yine markamızla hem dünyaya hem de Türkiye'ye ürünlerimizi gönderiyoruz.


Ayrıca Çanakkale Nevruz köyünde, Nevruz köyü kadınları ile birlikte yeniden kurduğumuz dokuma tezgahları ve Nevruz’a özel tasarladığım Nevruz bezi ile Anadolu’da eksikliğini hissettiğimiz bir gramajda yeni bir alanda kumaşlar dokuyoruz.

Bunun gibi pek çok örnek hala devam ediyor, hala sürdürülebilir, hala geri ve ileri dönüştürülebilir çalışmalar yapıyoruz.


Öğrencilerinize verdiğiniz en iyi tavsiye nedir?

Hiçbir yere, yöreye, gruba, yola ait değilim. Yaptığım şeylere körükörüne bağlı değil, hiçbirşeyin kölesi değilim.

Tecrübelerimle geldiğim bugün her şeyi bir kenara bırakabilirim. Aynen sabaha kadar bitirmem gereken bir çizim için uğraşıp, sabaha karşı herşeyi bir kenara bırakıp boş bir sayfaya yeni bir çizgi atabilme cesaretim gibi, bugüne kadar yaptığım her şeyden de vazgeçebilirim.

Ne bir dokumacı görürsünüz bende, ne bir dansçı, ne bir yogacı, ne bir şifacı. İplikler beni tanımlamaz, esneklik beni

tanımlamaz, doğada pozlar, veganlık beni tanımlamaz, metafizik ya da gerçeklikle de beni tanımlayamazsınız.

Her şeyin bir bütün olduğuna inanırım. Herkesten bir parçam olduğuna, herkesin benden bir parça bulduğuna inanırım.

Öylesine yokum şu hayatta, öylesine varım herkesin bir köşeciğinde.

Ufaklıklar bana mesaj yazıyorlar özelden. "Fırat abi sen ne iş yapıyorsun? biz senin ne iş yaptığını hiç anlamıyoruz." Diyorlar.

Tanımlamaya gerek var mı? İnsanım ben. Hayatı yaşıyorum.

Üniversiteden istifa ettiğimde "dokuma sanatıyla hayat mı geçer? Sürünürsün" diyen hocalarım oldu. "O zaman bu bölüm

neden var?" Diye sormadan, "dokuma sanatıyla da hayat geçer, hem göçmen kuşlar bile çok uzaklara uçarken aç mı kalmış?

Hepimizin yiyecek bir lokması var" diyip çıktım yola.

Ben bir insanım, hayatı yaşıyorum. İşim bu benim... okuduklarımı, duyduklarımı deneyimlemeden aktarmayan bir insanım.

Hayallerimin peşinden koşan, korkmadan yaratma cesaretine sahip bir insanım. Hiçbir şeyi gösteriş için yapmayan bir insanım. Varsa var, yoksa yokluğumla oyun oynamayı bilen bir insanım.

Her yeni günde değişen, bir günü diğerini tutmayan bir insanım. Dengesiz mi derler? Desinler, hayatla oyun oynayan bir insanım. Bu hayata gelirken verdiğim sözü unutmayan bir insanım.

Unuttuğum zamanlar olmadı mı? Oldu, dibine kadar unutup sona geldiğimde vazgeçen bir insanım.

Birçok çocuğum var. Birçok üniversitede, pırıl pırıl... hepsinin gözlerindeki ışıkla aydınlanan bir insanım.

Sonu olmayan, yaşla ölçülmeyen, sınırları çizilmemiş bir hayatın içinde herkesten bir parçayım. Çocuklarıma, dostlarıma nasihatim yoktur, bu kadarcık sözü olan bir insanım.


Son olarak gelecekte gerçekleştirmeyi düşündüğünüz planlarınızdan bahsedebilir misiniz?

Hayat ne getirir, ne sunarsa kabulüm. Yeni plan yapmak yerine hep hayatın neler getireceğini merak eder beklerim.

Hiç aklımda yokken Amerika'da bir galeri sanatçısı oldum, aklımda yokken New York Fashion Week'ten gelen bir davetle defilemi yaptım, aklımda yokken gelen bir telefonla Miss World, Miss Universe, Miss Supranational giydirdim. Gelen bir davetle Queen Elizabeth, Queen SiriKit, Norveç ve İsveç Krallığı için dokumalar yaptım. Hayat en iyi organizatör. Bakalım

ne sürprizler getirecek?


Fırat Neziroğlu... @firatneziroglu


Comments


ZİA ONLINE -PNG.png

 Tüm hakları saklıdır © 2021 ZİA ONLINE

  • Facebook
  • LinkedIn
  • Instagram
  • X
bottom of page